- home
- Advanced Search
99 Research products, page 1 of 10
Loading
- Publication . Article . 2020Open Access TurkishAuthors:Binbay, İbrahim Tolga; Kırlı, Umut; Alptekin, Köksal; Elbi, Hayriye;Binbay, İbrahim Tolga; Kırlı, Umut; Alptekin, Köksal; Elbi, Hayriye;Country: Turkey
COVID-19 pandemisi bireylerde ve toplumda önemliölçüde psikososyal strese neden olmaktadır. Yaşanılansosyal izolasyon süreçleri, koronavirüslerin nörotrofikpotansiyeli ve enflamatuar süreçler nedeniyle de pandemi ortamında psikotik belirtilerin ortaya çıkmasında vealevlenmesinde artış olabileceği düşünülmektedir. Aynızamanda pandemi ortamı psikoz açısından koruyucuetkenlerin (sosyal destek ağı, toplum ruh sağlığıuygulamaları, fiziksel aktivite) kısıtlanmasına nedenolmaktadır. Bununla birlikte bulaş riski psikotik belirtileryaşayan bireylerin başvurularını azaltmaktadır. Bu durummevcut problemin yeterince tespit edilememesine,psikozun kalıcılaşması, daha ağır seyretmesi ve dahafazla yıkıcı etkisinin olması ile sonuçlanabilir. Yakındönemde yaşanan koronavirüs salgınlarında (SARS CoV1 ve MERS CoV) virüse maruz kalan kişilerde psikotikbelirtilerin görüldüğü bildirilmiştir. Salgınlarla ilişkili uzundönemli yeti yetimi nedenleri arasında ruhsal bozukluklarönemli bir yer kaplamaktadır. Bu yazıda COVİD-19 pandemisinde bildirilen psikotik belirtiler ile ilgili bilimselkaynaklarda yer alan kısıtlı veri gözden geçirilecektir.Ayrıca pandemi ortamındaki psikososyal stres, koronavirüsler ve psikotik belirtiler arasındaki olası ilişkiler,konu üzerine yapılmış araştırmalardan edinilen verilerışığında tartışılacaktır.
- Publication . Article . 2020Open Access TurkishAuthors:Zoğal, Volkan; Emekli, Gözde;Zoğal, Volkan; Emekli, Gözde;Country: Turkey
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde “küresel salgın” olarak ilan edilen Yeni Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) küresel ölçekte turizm faaliyetlerini durma noktasına getirmiştir ve konaklama sektörü salgının en çok etkilediği alanlardan biri olmuştur. Bu süreçte, farklı motivasyonlarla sahip olunan, genellikle rekreatif amaçlarla ve yılın belirli dönemlerinde kullanılan ikinci konutların fonksiyonlarında ve anlamlarında bir değişim gözlenmiştir. Konuya giriş niteliğindeki bu çalışmada, salgın sürecinde ortaya çıkan bu değişimi Türkiye özelinde anlamak, olgunun mevcut ve muhtemel etkileri üzerinden bir değerlendirme yaparak sonraki çalışmalara bir zemin hazırlamak amaçlanmıştır. Bu kapsamda Türkiye’de resmi kurumlar tarafından salgını önlemek amacıyla getirilen kısıtlamalar, konuyla ilgili basın haberleri ve yerel yöneticilerin açıklamaları değerlendirilerek yorumlanmıştır. Türkiye’de salgının ortaya çıktığı ve yayılma hızının yüksek olduğu ilk dönemde ikinci konutlar; daha korunaklı, izole ve insanlar arası etkileşimin daha az olacağı düşüncesiyle bir “kaçış mekânı” olarak görülmüş ve birçok insanın riskli olarak gördüğü şehir merkezlerinden kıyılardaki, kırsal alanlardaki ve yaylalardaki ikinci konutlara gitmesiyle sonuçlanmıştır. Bu durum salgının farklı mekânlara yayılma riskini ve yeni önlemleri beraberinde getirmiştir. Normalleşme sürecinin ilk adımlarının atıldığı ve kısıtlamaların kısmen hafifletildiği yeni dönemde ise özellikle iç turizmde yaz tatiline yönelik planlar yeniden başlamıştır. Ancak hastalığın henüz tamamen bitmemiş olması ve virüsün yayılımının yeniden hızlanması riski sebebiyle, “sıfır temas” konseptli ikinci konutlar izole tatil yapmak isteyen tüketicilerin yoğun ilgisiyle karşılaşmıştır. Bu talep hem kiralık hem de satılık ikinci konutlarda ciddi fiyat artışlarını da beraberinde getirmiştir. The novel coronavirus disease (COVID-19), which was declared as pandemic by the World Health Organization on 11 March 2020, has brought tourism activities to a halt on a global scale and accommodation sector has been one of the most affected areas of the pandemic. Within this period, a change has been observed in the functions and meanings of the second homes, which are generally used for recreational purposes and at limited times of the year. in this study, we aimed to understand this phenomenon in Turkey and to prepare a ground for the next studies by making an evaluation over its current and possible effects. in this context, offical restriction, the news in the press and the statements of local administrators in Turkey were evaluated. Second homes were seen as an escape place for people who want to be isolated and avoid disease in the early period of the COVID-19 pandemic in Turkey, which resulted in human mobility from city centers to the second homes in coastal, rural and mountain areas. This situation brought the risk of spreading the virus to different places and new measures have been taken. Plans for summer holidays, especially in domestic tourism, have started again with the easing of the restrictions in Turkey. However, due to the fact that the pandemic has not completely finished yet and the risk of the virus spreading again still prevails, the second homes presented as “zero contact” have received intense interest from consumers who want to have an isolated holiday. This demand brought serious price increases in second homes for both rent and sale in Turkey.
- Other research product . 2021Open Access TurkishAuthors:Ertürk Beyter, Merve;Ertürk Beyter, Merve;Publisher: Ege Üniversitesi, Tıp FakültesiCountry: Turkey
Background: Celiac disease is an enteropathy that occurs as a result of the consumption of gluten-containing foods in individuals with a genetic predisposition, and its treatment is a lifelong gluten-free diet. Due to COVID-19, a global pandemic was declared by WHO on March 11, 2020, and as a result, curfews were applied in our country. Objective: The aim of this study is to evaluate the effects of restrictive measures applied during the COVID-19 pandemic on children's adherence to the gluten-free diet. Method: The research was carried out in Ege University Faculty of Medicine, Department of Pediatric Gastroenterology, Hepatology and Nutrition. Fifty patients between the ages of 2 and 18 who were diagnosed with celiac disease and followed a gluten-free diet for at least 2 years were included in the study. Demographic data of the cases, body weight, height, body mass index values and standard deviation scores, tTG-IgA levels before and during the pandemic were recorded from the outpatient follow-up files and the hospital data system. Patients with serologically tTG-IgA levels above 20 U/ml were considered to have dietary compliance problems. A questionnaire was prepared verbally questioning the patients' compliance with the gluten-free diet and the factors that may affect it during the pandemic period. This questionnaire was filled in face to face during the outpatient follow-ups and with telephone interviews. Results: In our study, 31 (62%) of 50 celiac patients were female and 19 (38%) were male. The mean age at diagnosis is 11,93 ± 4,06 years. The three most common complaints at the time of diagnosis were growth retardation (56%), abdominal pain (46%), and diarrhea (36%). When our patients were evaluated anthropometrically before and after the pandemic; A statistically significant increase was found in body weight SDSs (p=0.006). A significant increase was found in height SDSs (p=0.01). There was an increase in BMI SDSs, but it was not statistically significant (p>0.05). While 64% of patients had negative tTG-IgA antibodies before the pandemic, this rate decreased to 56% during the pandemic, but no statistically significant difference was found (p=0.07). When dietary compliance was questioned verbally, 49 patients in our sample reported that they adhered to the diet before and after the pandemic. When the degree of adherence to the diet was questioned, 37 patients stated that they always adhered to the diet before and after the pandemic. When the tTG-IgA levels of these patients were compared before and after the pandemic, it was observed that there was an increase in antibody levels, but no statistically significant difference was found. This showed that the patient's statement was unreliable. When the frequency of eating out was questioned, a statistically significant decrease was observed during the pandemic compared to the pre-pandemic period (p=0.001). There was a decrease in the monthly income of the families during the pandemic, which was statistically significant (p=0.04). Before and during the pandemic, 45 patients stated that they had difficulty in supplying gluten-free food. While the most common reasons for this difficulty before the pandemic were that gluten-free products were expensive and not available in every market, the concern of being infected with COVID-19 and curfew were added to these during the pandemic. Conclusion: During the pandemic, there was an increase in the body weight and height SDS of the patients. This increase does not support the serological response. This suggests that the occurrence of inflammation and intestinal damage requires longer follow-up, and the time between pre-pandemic and pre-pandemic control examinations may be insufficient. Giriş: Çölyak hastalığı, genetik yatkınlığı olan bireylerde glüten içeren yiyeceklerin tüketilmesi sonucu ortaya çıkan bir enteropatidir ve tedavisi ömür boyu sürecek glütensiz diyettir. COVID-19 nedeniyle 11 Mart 2020’de DSÖ tarafından küresel pandemi ilan edilmiştir ve bunun sonucunda ülkemizde sokağa çıkma kısıtlamaları uygulanmıştır. Amaç: Bu çalışmanın amacı COVID-19 pandemisi sırasında uygulanan kısıtlayıcı önlemlerin çocukların glütensiz diyete uyumları üzerine etkilerinin değerlendirilmesidir. Yöntem: Araştırma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalında yapıldı. Çölyak hastalığı tanısı almış ve en az 2 yıl süreyle glütensiz diyet uygulayan 2-18 yaş aralığındaki 50 hasta çalışmaya dahil edildi. Olguların demografik verileri, pandemi öncesindeki ve pandemi sırasındaki vücut ağırlığı, boy, vücut kitle indeksi değerleri ve standart deviasyon skorları, tTG-IgA düzeyleri poliklinik izlem dosyalarından ve hastane veri sisteminden kaydedildi. Serolojik olarak tTG-IgA düzeyi 20 U/ml’nin üstünde olan hastaların diyete uyum sorunu olduğu kabul edildi. Hastaların glütensiz diyete uyumunu ve pandemi döneminde buna etki edebilecek faktörleri sözel olarak sorgulayan bir anket düzenlendi. Bu anket formu hastaların poliklinik izlemlerinde yüz yüze ve telefon görüşmesiyle dolduruldu. Bulgular: Çalışmamızda 50 çölyaklı olgunun 31’si (%62) kız, 19’i (%38) erkek idi. Ortalama yaşı 11,93 ± 4,06 yıldır. Tanı anındaki en sık üç yakınma büyüme geriliği (%56), karın ağrısı (%46), ishal (%36) idi. Hastalarımız antropometrik olarak pandemi öncesi ve sonrası değerlendirildiğinde; vücut ağırlığı SDS’lerinde istatistiksel olarak anlamlı artış saptandı (p=0,006). Boy SDS’lerinde anlamlı artış bulundu (p=0,01). VKİ SDS’lerinde artış olduğu görüldü fakat istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). Pandemi öncesi %64 hastanın tTG-IgA antikoru negatifken bu oran pandemi sırasında %56’ya düşmüştü, ancak istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0,07). Diyete uyum sözel olarak sorgulandığında örneklemimizdeki 49 hasta pandemiden önce ve sonra diyete uyduğunu bildirdi. Diyete uyum derecesi sorgulandığında 37 hasta pandemiden önce ve sonra diyete daima uyduğunu belirtti. Bu hastaların pandemi öncesi ve sonrası tTG-IgA düzeyleri kıyaslandığında antikor düzeylerinde artış olduğu görüldü fakat istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Bu da hastaların beyanının güvenilir olmadığını gösterdi. Dışarıda yemek yeme sıklığı sorgulandığında pandemi sırasında, pandemi öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde azalma görüldü (p=0,001). Pandemi süresince ailelerin aylık gelirinde düşüş görüldü, istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0,04). Pandemi öncesi ve pandemi sırasında 45 hasta glütensiz gıdayı tedarik etmekte zorlandığını belirtti. Pandemiden önce bu zorlanmanın en sık nedenleri glütensiz ürünlerin pahalı olması ve her markette bulunmaması iken, pandemi süresince bunlara COVID-19 ile enfekte olma endişesi ve sokağa çıkma yasağı da eklendi. Sonuç: Pandemi süresince hastaların vücut ağırlığı ve boy SDS’lerinde artış olmuştur. Bu artışı serolojik yanıt desteklememektedir. Bu durum inflamasyon ve bağırsaktaki hasarın ortaya çıkmasının daha uzun takip gerektirdiğini hastaların pandemi öncesi ve pandemi sırasındaki kontrol muayeneleri arasındaki sürenin yetersiz olabileceğini düşündürmektedir.
- Other research product . Other ORP type . 2022Open Access TurkishAuthors:Taghiyeva, Aida; Çınar, Celal; Oran, İsmail;Taghiyeva, Aida; Çınar, Celal; Oran, İsmail;Country: Turkey
Akut inme bulgularıyla hastaneye başvuran COVİD-19’ lu bir hastada servikal internal karotis arter ve intrakranial arteriyel yatakta (orta serebral arter M2 segmenti) akut tromboembolinin BT anjiografi bulguları sunulmuştur.
- Publication . Master thesis . 2021Open Access TurkishAuthors:Ünalp, Fulya;Ünalp, Fulya;Publisher: Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri EnstitüsüCountry: Turkey
Chicken coronavirus is responsible for infectious bronchitis virus (IBV) in chickens, a highly contagious acute viral respiratory disease. SARS-CoV-2 comes from the same family as the IBV and has many common characteristics. Therefore, antiviral effect studies with safer and accessible zoonotic IBV human lung infection model have critique potential for SARS-CoV-2 infection and cytokine storm modeling. In this study, the antiviral activity potential of Cistus creticus extract, commonly known as rock rose investigated. Recent mesenchymal stem cell (MSC) studies claimed MSC's are promising candidates for clinical treatment of inflammatory reactions as an immunological regulator during acute viral infection. Lung tissue infection model created by IBV infected alveolar bronchoalveolar carcinoma and epithelial cell line (CRL-5807) and THP-1 monocyte cells differentiated into M0 macrophages. Antiviral activity of C. creticus extract added triple co-culture supernatant virus titers calculated by using Tissue Culture Infectious Dose 50% (TCID50) method. Results of TCID50 showed promising antiviral potential against IBV infection. Also anti-inflammatory and antiviral activity of dental pulp MSCs and C. creticus extract combinations (concentrations of 10 μg/ml, 1 μg/ml ve 0,1 μg/ml ) determined by the production of pro-inflammatory cytokine IL-1β levels. ELISA results of supernatants collected from triple co-culture dental pulp MSCs added groups and C. creticus extract-dental pulp MSC combination added groups showed lower IL-1β cytokine levels (P ≤ 0.01) when IL-6 and TNF-α cytokine levels increased. Enfeksiyöz bronşitis virüsü (IBV), kanatlı hayvanlar arasında oldukça fazla bulaşıcılığa sahip bir akut viral solunum yolu hastalığı olan enfeksiyöz bronşitten sorumludur. SARS-CoV-2, IBV ile aynı virüs ailesinden gelmektedir ve iki virüs arasında birçok ortak özellik bulunmaktadır. Bu nedenle, zoonotik IBV modeli ile antiviral ajan çalışmaları SARS-CoV-2 enfeksiyonu sitokin fırtına modelleri için kritik potansiyele sahiptir. Halk arasında laden gülü olarak da bilinen Cistus creticus türlerinin antiviral etkinliğinin olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada, C. creticus ekstraktının antiviral potansiyeli araştırılmış ve IBV'ye karşı antiviral özellik gösterdiği belirlenmiştir. Mezenkimal kök hücrelerin (MKH) anti-enflamatuar etkisinden dolayı klinik tedaviler için umut verici bir adaydır. IBV ile enfekte bronkoalveoler karsinom hücre hattı (CRL-5807) kültürlenmiş ve THP-1 hücrelerinin makrofaja farklılaşması sağlanmış, akciğer enfeksiyonu direkt ko-kültür modeli oluşturulmuştur. IBV enfeksiyonunda süpernatantlardan virüs titresi Doku Kültürü Enfektif Dozu %50 (DKID50) yöntemi kullanılarak hesaplanmıştır. Dental pulpa mezenkimal kök hücrelerinin anti-enflamatuar aktivitesi, üçlü ko-kültür akciğer enfeksiyonu ve C. creticus ekstraktı-dental pulpa MKH kombinasyonu uygulanmış gruplardan toplanan süpernatantlardaki IL-1β, TNF-α ve IL-6 sitokin seviyeleri ELISA yöntemi ile ölçülmüştür. Elde edilen sonuçlarda, dental pulpa MKH bulunan gruplarda pro-enflamatuar IL-1β'nın azaldığı (P ≤ 0.01), IL-6 ve TNF-α sitokin seviyelerinin arttığı bulunmuştur.
- Publication . Article . 2022Open Access TurkishAuthors:Mandıracıoğlu, Aliye;Mandıracıoğlu, Aliye;Country: Turkey
Genel nüfusla karşılaştırıldığında, göçmenler karmaşık sosyal, ekonomik, kültürel ve fiziksel çevresel geçmişleri nedeniyle olumsuz sağlık sonuçlarına karşı daha savunmasız olabilir. Göçmenler, ev sahibi ülkelerdeki değişen fiziksel ve sosyo-kültürel ortamlar, hastalık modellerinde kademeli bir değişimi beraberinde getirirken, menşe bölgeleri için tipik olan risk profillerinin bir kısmını korurlar. Pek çok ülkede göçmenlerin çoğu, ciddi çevresel ve mesleki riskler oluşturan, akciğer sağlığını olumsuz etkileyen madencilik, inşaat ve imalat işleri gibi işlerde çalışmaktadır. Son yıllarda, pek çok göç alan ülkenin endüstriyel yapısındaki önemli değişiklikler, mesleki solunum tehlikelerine maruz kalma durumlarını değiştirmiş ve bu nedenle mesleki solunum yolu hastalıklarının yükünü artırmıştır. COVID-19 pandemisi, akciğer sağlık sorunlarını etkileyen sosyal belirleyicilerinin belirgin yaşandığı tarihe geçecek bir deneyim olmuştur, bu süreçte de en fazla göçmenler etkilenmiştir. Karşılanamaz sağlık hizmetleri birçok göçmen için önemli bir engel olmaya devam etmektedir. Göçmenlerin başta koruyucu hizmetler olmak üzere tüm hizmetlere erişiminin sağlanması yanı sıra yaşam koşullarının da iyileştirilmesi ile akciğer sağlığı sorunları çözülebilir.
- Publication . Article . 2021Open Access TurkishAuthors:Pelin GÖNKEK; Nahit KÖKER; R. Timuçin GENÇER;Pelin GÖNKEK; Nahit KÖKER; R. Timuçin GENÇER;
doi: 10.25307/jssr.979295
Country: Turkeyİlk kez Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak pek çok kişinin ölümüne neden olan Covid-19, tüm endüstrilerde olduğu gibi spor endüstrisi içerisindeki yapıların da değişmesine neden olmuştur. Bu dönemde spor organizasyonları, taraftarlarıyla iletişimde kalabilmek için sosyal medya araçlarını etkin bir şekilde kullanmaya çalışmaktadır. Bu araştırmanın amacı, Türkiye Futbol Federasyonu Süper Ligi'nde en çok takip edilen kulüplerin ve taraftarlarının Twitter'daki Covid-19 ile ilgili paylaşımlarını analiz etmektir. Çalışmada Covid-19 ile ilgili toplam 2.971 hashtag analiz edilmiştir. Ayrıca taraftarın ve futbol kulüplerinin Covid-19 ile ilgili tweetlerine ilişkin paylaşım sayıları ve yüzdeleri de analizlere dahil edilmiştir. Bu sayede hem taraftarın hem de futbol kulüplerinin Covid-19 ile ilgili Twitter paylaşımlarının içerikleri belirlenmiştir. Çalışma yöntemi olarak netnografi yöntemi kullanılmıştır. Taraftarların Twitter’da gerçekleştirdikleri hashtagler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Çalışmanın bulgularına göre, Fenerbahçe SK ve taraftarları Covid-19 salgınına ilişkin en fazla içerik üreten (%80,46) futbol kulübüdür. En fazla hashtag üreten taraftarların, Galatasaray SK taraftarları olmasına rağmen salgın ile ilgili en az içeriği olan kulüp Galatasaray SK’dir (%16,5). Sonuç olarak, Covid-19 salgını ilk döneminde futbol taraftarlarının Twitter’da, Covid-19 salgını konusunda benzer hashtagler üreterek ortak bir kültürde birleştikleri görülürken, futbol kulüplerinin salgına ilişkin içeriklere taraftar gruplarına kıyasla daha az oranda yer verdikleri görülmektedir. Covid-19, which first appeared in Wuhan, China, and caused the death of many people, caused the structures within the sports industry to change as well as in all industries. In this period, sports organizations try to use social media tools effectively in order to stay in touch with their fans. Purpose of this research is to analyze the post of the most followed clubs and their fans on Twitter about Covid-19 in the Turkish Football Federation Super League.The study, a total of 2,971 hashtags related to Covid-19 were analyzed. The number of posts and percentages of tweets by fans and football clubs about Covid-19 was also included in the analysis. In this way, the contents of the Twitter posts of both fans and football clubs regarding Covid-19 were determined. The netnography method was used as the working method. The hashtags performed by the fans on Twitter were analyzed by the content analysis method. According to the findings, Fenerbahçe SK and its followers have become the football club that produced the most content (80.46%) regarding the Covid-19 outbreak. Although Galatasaray SC fans have produced the most hashtags, Galatasaray SK (16.5%) has produced the least amount of content about the epidemic. As a result, in the period of the Covid-19 epidemic, while it is seen that football fans unite in a common culture by posting similar hashtags about the Covid-19 epidemic on Twitter, it is seen that football clubs post less place to content related to the epidemic less than fan groups.
Average popularityAverage popularity In bottom 99%Average influencePopularity: Citation-based measure reflecting the current impact.Average influence In bottom 99%Influence: Citation-based measure reflecting the total impact.add Add to ORCIDPlease grant OpenAIRE to access and update your ORCID works.This Research product is the result of merged Research products in OpenAIRE.
You have already added works in your ORCID record related to the merged Research product. - Publication . Article . 2021Open Access TurkishAuthors:Yardımcı, Figen; Yüksel, Didem;Yardımcı, Figen; Yüksel, Didem;Country: Turkey
COVID-19, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde virüsün yayılma hızı ve insan sağlığı üzerindeki etkisi nedeniyle pandemi olarak ilan edilmiştir. COVID-19 salgını, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın yüz yüze kaldığı en zorlu sağlık sorunlarından biridir. Hastalığın dünya çapında yayılmasına rağmen, COVID-19’un pediatrik hastalardaki epidemiyolojik ve klinik paternleri hala belirsizliğini korumaktadır. Sağlık bakım çalışanları, olası önleyici ve tedavi edici stratejileri belirlemek için pediatrik hastalar üzerinde daha fazla epidemiyolojik ve klinik çalışmaya gereksinim duymaktadır. COVID-19’un çocuklar üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi, pandemi modellerinin daha öngörülebilir olmasının yanında, kısıtlı kaynakların bakıma ihtiyacı olan çocuklara yönlendirilmesine de yardımcı olacaktır. Pediatri hemşireleri COVID-19 krizinin çocuklar üzerindeki etkilerini gözleyebilmeli ve bu hassas grubun sağlık bakım gereksinimlerini karşılayabilmelidir. Bu derleme ile COVID 19’un çocuklar üzerinde etkisi konusundaki güncel literatür incelenmiştir.
- Publication . Article . 2020Open Access TurkishAuthors:Şengör, Tomris; Yıldırım, Gül Özlem; Eğrilmez, Sait; İrkeç, Murat T.; Bozkurt, Banu;Şengör, Tomris; Yıldırım, Gül Özlem; Eğrilmez, Sait; İrkeç, Murat T.; Bozkurt, Banu;Country: Turkey
[Abstract Not Available]
- Other research product . 2020Open Access TurkishAuthors:Güzeloğlu, Ebru Belkıs; Özvarış, Ümmühan Şevkat Bahar; Keysan, Asuman Özgür; Erten, Elif Üstündağlı; Zalluhoğlu, Ali Erhan; Şentürk, Burcu;Güzeloğlu, Ebru Belkıs; Özvarış, Ümmühan Şevkat Bahar; Keysan, Asuman Özgür; Erten, Elif Üstündağlı; Zalluhoğlu, Ali Erhan; Şentürk, Burcu;Country: Turkey
TÜBITAK ARDEB 1001 COVID 19 ve Toplum Özel Çagrısı kapsamında desteklenen bu proje, yakın çevre etkilesiminde bireylerin koruyucu önlemlere uyumunu, olusturdugu profil ve yasanan kosullarda öne çıkan risk faktörleri üzerinden incelemek üzere yapılandırılmıstır. Bilindigi gibi salgın mücadelesinde izolasyon tedbirlerinin alındıgı dönemde bireyler, saglık riskleriyle birlikte gündelik yasam kosullarıyla da bas etmek zorunda kalmıslardır. Bu proje, bireylerin aile ve yakın çevresine destekle ilgili çesitli roller üstlendigi iddiasından yola çıkarak, yakın çevre destek etkilesimini temel alan profiller bazında koruyucu salgın önlemlerine uyumu etkileyen risk faktörlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalısmada profiller, bu dönemde dıs dünyayla temas gerektiren ve fiziksel, duygusal veya acil ihtiyaçların yarattıgı izolasyonu zorlayıcı durumlar için destek alınan/verilen yakın çevreyle etkilesimi ve sorumluluklar ve beklentiler eksenindeki segmentlesmeyi tanımlamaktadır. Koruyucu önlemlere uyum ise bireysel izolasyonu bozan bu zorlayıcı durumlarda, ulusal politikalarda öne çıkan fiziksel mesafe, maske ve hijyen önlemlerine uyum düzeyidir. Saglık davranısını açıklayan Saglık Inanç Teorisi ve Planlı Davranıs Teorisi?nin bilesenleriyle birlikte COVID 19 bilgi düzeyi, vaka duyumları ve deneyimleri, riskli/özel/yasaklı ve bakım ihtiyacı bulunan bireylere iliskin hane içi/dısı kosullar ve demografik özellikler; profillerin önlemlere uyum düzeyinde öne çıkan risk faktörlerini anlamak üzere kullanılmıstır. Bulgular, yakın çevre destek etkilesimi temelinde ortaya çıkan sekiz profil için; bes boyut altında toplanan önlemlere uyumu konu edinen durumlarda, aynı önlemlere aynı düzeyde uyum gelismedigini ortaya koymustur. Bununla birlikte genel uyumun güçlü olma olasılıgını etkileyen risk faktörlerinin etki yönü ve düzeyinin de profillere göre farklılasabildigi saptanmıstır. Sonuçlara göre, Saglık Inanç Modelinin en az bir parametresi her profil için bir risk faktörü olmakta, ancak çogu profil de farklı sosyal faktörler ve Planlı Davranıs Teorisinin parametreleriyle birlikte güçlü uyumda risk yaratan olasılıkları açıklamaktadır. Nihai modelde demografik özelliklerden ziyade, güçlü uyumun risk parametreleriyle sekillenen profillerin, birbirlerine göre ortaklasan ve ayrısan yönlerine iliskin saptamalar yapılmıs; profillerdeki güçlü uyum risk olasılıkları ve yasanan durumlara iliskin uyum birlikte degerlendirilmistir. Çalısmada ayrıca uyumda risk yaratan durumların nedenleri incelenmis ve bireylerin bu nedenleri nasıl rasyonellestirdikleri ortaya konulmaya çalısılmıstır. Tüm bu bulgular politika yapıcılar ve arastırmacılar için tartısılmıs ve uyuma tesvik edici iletisim politikaları ve destekleyici düzenleme önerileri sunulmustur.
99 Research products, page 1 of 10
Loading
- Publication . Article . 2020Open Access TurkishAuthors:Binbay, İbrahim Tolga; Kırlı, Umut; Alptekin, Köksal; Elbi, Hayriye;Binbay, İbrahim Tolga; Kırlı, Umut; Alptekin, Köksal; Elbi, Hayriye;Country: Turkey
COVID-19 pandemisi bireylerde ve toplumda önemliölçüde psikososyal strese neden olmaktadır. Yaşanılansosyal izolasyon süreçleri, koronavirüslerin nörotrofikpotansiyeli ve enflamatuar süreçler nedeniyle de pandemi ortamında psikotik belirtilerin ortaya çıkmasında vealevlenmesinde artış olabileceği düşünülmektedir. Aynızamanda pandemi ortamı psikoz açısından koruyucuetkenlerin (sosyal destek ağı, toplum ruh sağlığıuygulamaları, fiziksel aktivite) kısıtlanmasına nedenolmaktadır. Bununla birlikte bulaş riski psikotik belirtileryaşayan bireylerin başvurularını azaltmaktadır. Bu durummevcut problemin yeterince tespit edilememesine,psikozun kalıcılaşması, daha ağır seyretmesi ve dahafazla yıkıcı etkisinin olması ile sonuçlanabilir. Yakındönemde yaşanan koronavirüs salgınlarında (SARS CoV1 ve MERS CoV) virüse maruz kalan kişilerde psikotikbelirtilerin görüldüğü bildirilmiştir. Salgınlarla ilişkili uzundönemli yeti yetimi nedenleri arasında ruhsal bozukluklarönemli bir yer kaplamaktadır. Bu yazıda COVİD-19 pandemisinde bildirilen psikotik belirtiler ile ilgili bilimselkaynaklarda yer alan kısıtlı veri gözden geçirilecektir.Ayrıca pandemi ortamındaki psikososyal stres, koronavirüsler ve psikotik belirtiler arasındaki olası ilişkiler,konu üzerine yapılmış araştırmalardan edinilen verilerışığında tartışılacaktır.
- Publication . Article . 2020Open Access TurkishAuthors:Zoğal, Volkan; Emekli, Gözde;Zoğal, Volkan; Emekli, Gözde;Country: Turkey
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde “küresel salgın” olarak ilan edilen Yeni Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) küresel ölçekte turizm faaliyetlerini durma noktasına getirmiştir ve konaklama sektörü salgının en çok etkilediği alanlardan biri olmuştur. Bu süreçte, farklı motivasyonlarla sahip olunan, genellikle rekreatif amaçlarla ve yılın belirli dönemlerinde kullanılan ikinci konutların fonksiyonlarında ve anlamlarında bir değişim gözlenmiştir. Konuya giriş niteliğindeki bu çalışmada, salgın sürecinde ortaya çıkan bu değişimi Türkiye özelinde anlamak, olgunun mevcut ve muhtemel etkileri üzerinden bir değerlendirme yaparak sonraki çalışmalara bir zemin hazırlamak amaçlanmıştır. Bu kapsamda Türkiye’de resmi kurumlar tarafından salgını önlemek amacıyla getirilen kısıtlamalar, konuyla ilgili basın haberleri ve yerel yöneticilerin açıklamaları değerlendirilerek yorumlanmıştır. Türkiye’de salgının ortaya çıktığı ve yayılma hızının yüksek olduğu ilk dönemde ikinci konutlar; daha korunaklı, izole ve insanlar arası etkileşimin daha az olacağı düşüncesiyle bir “kaçış mekânı” olarak görülmüş ve birçok insanın riskli olarak gördüğü şehir merkezlerinden kıyılardaki, kırsal alanlardaki ve yaylalardaki ikinci konutlara gitmesiyle sonuçlanmıştır. Bu durum salgının farklı mekânlara yayılma riskini ve yeni önlemleri beraberinde getirmiştir. Normalleşme sürecinin ilk adımlarının atıldığı ve kısıtlamaların kısmen hafifletildiği yeni dönemde ise özellikle iç turizmde yaz tatiline yönelik planlar yeniden başlamıştır. Ancak hastalığın henüz tamamen bitmemiş olması ve virüsün yayılımının yeniden hızlanması riski sebebiyle, “sıfır temas” konseptli ikinci konutlar izole tatil yapmak isteyen tüketicilerin yoğun ilgisiyle karşılaşmıştır. Bu talep hem kiralık hem de satılık ikinci konutlarda ciddi fiyat artışlarını da beraberinde getirmiştir. The novel coronavirus disease (COVID-19), which was declared as pandemic by the World Health Organization on 11 March 2020, has brought tourism activities to a halt on a global scale and accommodation sector has been one of the most affected areas of the pandemic. Within this period, a change has been observed in the functions and meanings of the second homes, which are generally used for recreational purposes and at limited times of the year. in this study, we aimed to understand this phenomenon in Turkey and to prepare a ground for the next studies by making an evaluation over its current and possible effects. in this context, offical restriction, the news in the press and the statements of local administrators in Turkey were evaluated. Second homes were seen as an escape place for people who want to be isolated and avoid disease in the early period of the COVID-19 pandemic in Turkey, which resulted in human mobility from city centers to the second homes in coastal, rural and mountain areas. This situation brought the risk of spreading the virus to different places and new measures have been taken. Plans for summer holidays, especially in domestic tourism, have started again with the easing of the restrictions in Turkey. However, due to the fact that the pandemic has not completely finished yet and the risk of the virus spreading again still prevails, the second homes presented as “zero contact” have received intense interest from consumers who want to have an isolated holiday. This demand brought serious price increases in second homes for both rent and sale in Turkey.
- Other research product . 2021Open Access TurkishAuthors:Ertürk Beyter, Merve;Ertürk Beyter, Merve;Publisher: Ege Üniversitesi, Tıp FakültesiCountry: Turkey
Background: Celiac disease is an enteropathy that occurs as a result of the consumption of gluten-containing foods in individuals with a genetic predisposition, and its treatment is a lifelong gluten-free diet. Due to COVID-19, a global pandemic was declared by WHO on March 11, 2020, and as a result, curfews were applied in our country. Objective: The aim of this study is to evaluate the effects of restrictive measures applied during the COVID-19 pandemic on children's adherence to the gluten-free diet. Method: The research was carried out in Ege University Faculty of Medicine, Department of Pediatric Gastroenterology, Hepatology and Nutrition. Fifty patients between the ages of 2 and 18 who were diagnosed with celiac disease and followed a gluten-free diet for at least 2 years were included in the study. Demographic data of the cases, body weight, height, body mass index values and standard deviation scores, tTG-IgA levels before and during the pandemic were recorded from the outpatient follow-up files and the hospital data system. Patients with serologically tTG-IgA levels above 20 U/ml were considered to have dietary compliance problems. A questionnaire was prepared verbally questioning the patients' compliance with the gluten-free diet and the factors that may affect it during the pandemic period. This questionnaire was filled in face to face during the outpatient follow-ups and with telephone interviews. Results: In our study, 31 (62%) of 50 celiac patients were female and 19 (38%) were male. The mean age at diagnosis is 11,93 ± 4,06 years. The three most common complaints at the time of diagnosis were growth retardation (56%), abdominal pain (46%), and diarrhea (36%). When our patients were evaluated anthropometrically before and after the pandemic; A statistically significant increase was found in body weight SDSs (p=0.006). A significant increase was found in height SDSs (p=0.01). There was an increase in BMI SDSs, but it was not statistically significant (p>0.05). While 64% of patients had negative tTG-IgA antibodies before the pandemic, this rate decreased to 56% during the pandemic, but no statistically significant difference was found (p=0.07). When dietary compliance was questioned verbally, 49 patients in our sample reported that they adhered to the diet before and after the pandemic. When the degree of adherence to the diet was questioned, 37 patients stated that they always adhered to the diet before and after the pandemic. When the tTG-IgA levels of these patients were compared before and after the pandemic, it was observed that there was an increase in antibody levels, but no statistically significant difference was found. This showed that the patient's statement was unreliable. When the frequency of eating out was questioned, a statistically significant decrease was observed during the pandemic compared to the pre-pandemic period (p=0.001). There was a decrease in the monthly income of the families during the pandemic, which was statistically significant (p=0.04). Before and during the pandemic, 45 patients stated that they had difficulty in supplying gluten-free food. While the most common reasons for this difficulty before the pandemic were that gluten-free products were expensive and not available in every market, the concern of being infected with COVID-19 and curfew were added to these during the pandemic. Conclusion: During the pandemic, there was an increase in the body weight and height SDS of the patients. This increase does not support the serological response. This suggests that the occurrence of inflammation and intestinal damage requires longer follow-up, and the time between pre-pandemic and pre-pandemic control examinations may be insufficient. Giriş: Çölyak hastalığı, genetik yatkınlığı olan bireylerde glüten içeren yiyeceklerin tüketilmesi sonucu ortaya çıkan bir enteropatidir ve tedavisi ömür boyu sürecek glütensiz diyettir. COVID-19 nedeniyle 11 Mart 2020’de DSÖ tarafından küresel pandemi ilan edilmiştir ve bunun sonucunda ülkemizde sokağa çıkma kısıtlamaları uygulanmıştır. Amaç: Bu çalışmanın amacı COVID-19 pandemisi sırasında uygulanan kısıtlayıcı önlemlerin çocukların glütensiz diyete uyumları üzerine etkilerinin değerlendirilmesidir. Yöntem: Araştırma Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalında yapıldı. Çölyak hastalığı tanısı almış ve en az 2 yıl süreyle glütensiz diyet uygulayan 2-18 yaş aralığındaki 50 hasta çalışmaya dahil edildi. Olguların demografik verileri, pandemi öncesindeki ve pandemi sırasındaki vücut ağırlığı, boy, vücut kitle indeksi değerleri ve standart deviasyon skorları, tTG-IgA düzeyleri poliklinik izlem dosyalarından ve hastane veri sisteminden kaydedildi. Serolojik olarak tTG-IgA düzeyi 20 U/ml’nin üstünde olan hastaların diyete uyum sorunu olduğu kabul edildi. Hastaların glütensiz diyete uyumunu ve pandemi döneminde buna etki edebilecek faktörleri sözel olarak sorgulayan bir anket düzenlendi. Bu anket formu hastaların poliklinik izlemlerinde yüz yüze ve telefon görüşmesiyle dolduruldu. Bulgular: Çalışmamızda 50 çölyaklı olgunun 31’si (%62) kız, 19’i (%38) erkek idi. Ortalama yaşı 11,93 ± 4,06 yıldır. Tanı anındaki en sık üç yakınma büyüme geriliği (%56), karın ağrısı (%46), ishal (%36) idi. Hastalarımız antropometrik olarak pandemi öncesi ve sonrası değerlendirildiğinde; vücut ağırlığı SDS’lerinde istatistiksel olarak anlamlı artış saptandı (p=0,006). Boy SDS’lerinde anlamlı artış bulundu (p=0,01). VKİ SDS’lerinde artış olduğu görüldü fakat istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). Pandemi öncesi %64 hastanın tTG-IgA antikoru negatifken bu oran pandemi sırasında %56’ya düşmüştü, ancak istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0,07). Diyete uyum sözel olarak sorgulandığında örneklemimizdeki 49 hasta pandemiden önce ve sonra diyete uyduğunu bildirdi. Diyete uyum derecesi sorgulandığında 37 hasta pandemiden önce ve sonra diyete daima uyduğunu belirtti. Bu hastaların pandemi öncesi ve sonrası tTG-IgA düzeyleri kıyaslandığında antikor düzeylerinde artış olduğu görüldü fakat istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Bu da hastaların beyanının güvenilir olmadığını gösterdi. Dışarıda yemek yeme sıklığı sorgulandığında pandemi sırasında, pandemi öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde azalma görüldü (p=0,001). Pandemi süresince ailelerin aylık gelirinde düşüş görüldü, istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0,04). Pandemi öncesi ve pandemi sırasında 45 hasta glütensiz gıdayı tedarik etmekte zorlandığını belirtti. Pandemiden önce bu zorlanmanın en sık nedenleri glütensiz ürünlerin pahalı olması ve her markette bulunmaması iken, pandemi süresince bunlara COVID-19 ile enfekte olma endişesi ve sokağa çıkma yasağı da eklendi. Sonuç: Pandemi süresince hastaların vücut ağırlığı ve boy SDS’lerinde artış olmuştur. Bu artışı serolojik yanıt desteklememektedir. Bu durum inflamasyon ve bağırsaktaki hasarın ortaya çıkmasının daha uzun takip gerektirdiğini hastaların pandemi öncesi ve pandemi sırasındaki kontrol muayeneleri arasındaki sürenin yetersiz olabileceğini düşündürmektedir.
- Other research product . Other ORP type . 2022Open Access TurkishAuthors:Taghiyeva, Aida; Çınar, Celal; Oran, İsmail;Taghiyeva, Aida; Çınar, Celal; Oran, İsmail;Country: Turkey
Akut inme bulgularıyla hastaneye başvuran COVİD-19’ lu bir hastada servikal internal karotis arter ve intrakranial arteriyel yatakta (orta serebral arter M2 segmenti) akut tromboembolinin BT anjiografi bulguları sunulmuştur.
- Publication . Master thesis . 2021Open Access TurkishAuthors:Ünalp, Fulya;Ünalp, Fulya;Publisher: Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri EnstitüsüCountry: Turkey
Chicken coronavirus is responsible for infectious bronchitis virus (IBV) in chickens, a highly contagious acute viral respiratory disease. SARS-CoV-2 comes from the same family as the IBV and has many common characteristics. Therefore, antiviral effect studies with safer and accessible zoonotic IBV human lung infection model have critique potential for SARS-CoV-2 infection and cytokine storm modeling. In this study, the antiviral activity potential of Cistus creticus extract, commonly known as rock rose investigated. Recent mesenchymal stem cell (MSC) studies claimed MSC's are promising candidates for clinical treatment of inflammatory reactions as an immunological regulator during acute viral infection. Lung tissue infection model created by IBV infected alveolar bronchoalveolar carcinoma and epithelial cell line (CRL-5807) and THP-1 monocyte cells differentiated into M0 macrophages. Antiviral activity of C. creticus extract added triple co-culture supernatant virus titers calculated by using Tissue Culture Infectious Dose 50% (TCID50) method. Results of TCID50 showed promising antiviral potential against IBV infection. Also anti-inflammatory and antiviral activity of dental pulp MSCs and C. creticus extract combinations (concentrations of 10 μg/ml, 1 μg/ml ve 0,1 μg/ml ) determined by the production of pro-inflammatory cytokine IL-1β levels. ELISA results of supernatants collected from triple co-culture dental pulp MSCs added groups and C. creticus extract-dental pulp MSC combination added groups showed lower IL-1β cytokine levels (P ≤ 0.01) when IL-6 and TNF-α cytokine levels increased. Enfeksiyöz bronşitis virüsü (IBV), kanatlı hayvanlar arasında oldukça fazla bulaşıcılığa sahip bir akut viral solunum yolu hastalığı olan enfeksiyöz bronşitten sorumludur. SARS-CoV-2, IBV ile aynı virüs ailesinden gelmektedir ve iki virüs arasında birçok ortak özellik bulunmaktadır. Bu nedenle, zoonotik IBV modeli ile antiviral ajan çalışmaları SARS-CoV-2 enfeksiyonu sitokin fırtına modelleri için kritik potansiyele sahiptir. Halk arasında laden gülü olarak da bilinen Cistus creticus türlerinin antiviral etkinliğinin olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada, C. creticus ekstraktının antiviral potansiyeli araştırılmış ve IBV'ye karşı antiviral özellik gösterdiği belirlenmiştir. Mezenkimal kök hücrelerin (MKH) anti-enflamatuar etkisinden dolayı klinik tedaviler için umut verici bir adaydır. IBV ile enfekte bronkoalveoler karsinom hücre hattı (CRL-5807) kültürlenmiş ve THP-1 hücrelerinin makrofaja farklılaşması sağlanmış, akciğer enfeksiyonu direkt ko-kültür modeli oluşturulmuştur. IBV enfeksiyonunda süpernatantlardan virüs titresi Doku Kültürü Enfektif Dozu %50 (DKID50) yöntemi kullanılarak hesaplanmıştır. Dental pulpa mezenkimal kök hücrelerinin anti-enflamatuar aktivitesi, üçlü ko-kültür akciğer enfeksiyonu ve C. creticus ekstraktı-dental pulpa MKH kombinasyonu uygulanmış gruplardan toplanan süpernatantlardaki IL-1β, TNF-α ve IL-6 sitokin seviyeleri ELISA yöntemi ile ölçülmüştür. Elde edilen sonuçlarda, dental pulpa MKH bulunan gruplarda pro-enflamatuar IL-1β'nın azaldığı (P ≤ 0.01), IL-6 ve TNF-α sitokin seviyelerinin arttığı bulunmuştur.
- Publication . Article . 2022Open Access TurkishAuthors:Mandıracıoğlu, Aliye;Mandıracıoğlu, Aliye;Country: Turkey
Genel nüfusla karşılaştırıldığında, göçmenler karmaşık sosyal, ekonomik, kültürel ve fiziksel çevresel geçmişleri nedeniyle olumsuz sağlık sonuçlarına karşı daha savunmasız olabilir. Göçmenler, ev sahibi ülkelerdeki değişen fiziksel ve sosyo-kültürel ortamlar, hastalık modellerinde kademeli bir değişimi beraberinde getirirken, menşe bölgeleri için tipik olan risk profillerinin bir kısmını korurlar. Pek çok ülkede göçmenlerin çoğu, ciddi çevresel ve mesleki riskler oluşturan, akciğer sağlığını olumsuz etkileyen madencilik, inşaat ve imalat işleri gibi işlerde çalışmaktadır. Son yıllarda, pek çok göç alan ülkenin endüstriyel yapısındaki önemli değişiklikler, mesleki solunum tehlikelerine maruz kalma durumlarını değiştirmiş ve bu nedenle mesleki solunum yolu hastalıklarının yükünü artırmıştır. COVID-19 pandemisi, akciğer sağlık sorunlarını etkileyen sosyal belirleyicilerinin belirgin yaşandığı tarihe geçecek bir deneyim olmuştur, bu süreçte de en fazla göçmenler etkilenmiştir. Karşılanamaz sağlık hizmetleri birçok göçmen için önemli bir engel olmaya devam etmektedir. Göçmenlerin başta koruyucu hizmetler olmak üzere tüm hizmetlere erişiminin sağlanması yanı sıra yaşam koşullarının da iyileştirilmesi ile akciğer sağlığı sorunları çözülebilir.
- Publication . Article . 2021Open Access TurkishAuthors:Pelin GÖNKEK; Nahit KÖKER; R. Timuçin GENÇER;Pelin GÖNKEK; Nahit KÖKER; R. Timuçin GENÇER;
doi: 10.25307/jssr.979295
Country: Turkeyİlk kez Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak pek çok kişinin ölümüne neden olan Covid-19, tüm endüstrilerde olduğu gibi spor endüstrisi içerisindeki yapıların da değişmesine neden olmuştur. Bu dönemde spor organizasyonları, taraftarlarıyla iletişimde kalabilmek için sosyal medya araçlarını etkin bir şekilde kullanmaya çalışmaktadır. Bu araştırmanın amacı, Türkiye Futbol Federasyonu Süper Ligi'nde en çok takip edilen kulüplerin ve taraftarlarının Twitter'daki Covid-19 ile ilgili paylaşımlarını analiz etmektir. Çalışmada Covid-19 ile ilgili toplam 2.971 hashtag analiz edilmiştir. Ayrıca taraftarın ve futbol kulüplerinin Covid-19 ile ilgili tweetlerine ilişkin paylaşım sayıları ve yüzdeleri de analizlere dahil edilmiştir. Bu sayede hem taraftarın hem de futbol kulüplerinin Covid-19 ile ilgili Twitter paylaşımlarının içerikleri belirlenmiştir. Çalışma yöntemi olarak netnografi yöntemi kullanılmıştır. Taraftarların Twitter’da gerçekleştirdikleri hashtagler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Çalışmanın bulgularına göre, Fenerbahçe SK ve taraftarları Covid-19 salgınına ilişkin en fazla içerik üreten (%80,46) futbol kulübüdür. En fazla hashtag üreten taraftarların, Galatasaray SK taraftarları olmasına rağmen salgın ile ilgili en az içeriği olan kulüp Galatasaray SK’dir (%16,5). Sonuç olarak, Covid-19 salgını ilk döneminde futbol taraftarlarının Twitter’da, Covid-19 salgını konusunda benzer hashtagler üreterek ortak bir kültürde birleştikleri görülürken, futbol kulüplerinin salgına ilişkin içeriklere taraftar gruplarına kıyasla daha az oranda yer verdikleri görülmektedir. Covid-19, which first appeared in Wuhan, China, and caused the death of many people, caused the structures within the sports industry to change as well as in all industries. In this period, sports organizations try to use social media tools effectively in order to stay in touch with their fans. Purpose of this research is to analyze the post of the most followed clubs and their fans on Twitter about Covid-19 in the Turkish Football Federation Super League.The study, a total of 2,971 hashtags related to Covid-19 were analyzed. The number of posts and percentages of tweets by fans and football clubs about Covid-19 was also included in the analysis. In this way, the contents of the Twitter posts of both fans and football clubs regarding Covid-19 were determined. The netnography method was used as the working method. The hashtags performed by the fans on Twitter were analyzed by the content analysis method. According to the findings, Fenerbahçe SK and its followers have become the football club that produced the most content (80.46%) regarding the Covid-19 outbreak. Although Galatasaray SC fans have produced the most hashtags, Galatasaray SK (16.5%) has produced the least amount of content about the epidemic. As a result, in the period of the Covid-19 epidemic, while it is seen that football fans unite in a common culture by posting similar hashtags about the Covid-19 epidemic on Twitter, it is seen that football clubs post less place to content related to the epidemic less than fan groups.
Average popularityAverage popularity In bottom 99%Average influencePopularity: Citation-based measure reflecting the current impact.Average influence In bottom 99%Influence: Citation-based measure reflecting the total impact.add Add to ORCIDPlease grant OpenAIRE to access and update your ORCID works.This Research product is the result of merged Research products in OpenAIRE.
You have already added works in your ORCID record related to the merged Research product. - Publication . Article . 2021Open Access TurkishAuthors:Yardımcı, Figen; Yüksel, Didem;Yardımcı, Figen; Yüksel, Didem;Country: Turkey
COVID-19, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde virüsün yayılma hızı ve insan sağlığı üzerindeki etkisi nedeniyle pandemi olarak ilan edilmiştir. COVID-19 salgını, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın yüz yüze kaldığı en zorlu sağlık sorunlarından biridir. Hastalığın dünya çapında yayılmasına rağmen, COVID-19’un pediatrik hastalardaki epidemiyolojik ve klinik paternleri hala belirsizliğini korumaktadır. Sağlık bakım çalışanları, olası önleyici ve tedavi edici stratejileri belirlemek için pediatrik hastalar üzerinde daha fazla epidemiyolojik ve klinik çalışmaya gereksinim duymaktadır. COVID-19’un çocuklar üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi, pandemi modellerinin daha öngörülebilir olmasının yanında, kısıtlı kaynakların bakıma ihtiyacı olan çocuklara yönlendirilmesine de yardımcı olacaktır. Pediatri hemşireleri COVID-19 krizinin çocuklar üzerindeki etkilerini gözleyebilmeli ve bu hassas grubun sağlık bakım gereksinimlerini karşılayabilmelidir. Bu derleme ile COVID 19’un çocuklar üzerinde etkisi konusundaki güncel literatür incelenmiştir.
- Publication . Article . 2020Open Access TurkishAuthors:Şengör, Tomris; Yıldırım, Gül Özlem; Eğrilmez, Sait; İrkeç, Murat T.; Bozkurt, Banu;Şengör, Tomris; Yıldırım, Gül Özlem; Eğrilmez, Sait; İrkeç, Murat T.; Bozkurt, Banu;Country: Turkey
[Abstract Not Available]
- Other research product . 2020Open Access TurkishAuthors:Güzeloğlu, Ebru Belkıs; Özvarış, Ümmühan Şevkat Bahar; Keysan, Asuman Özgür; Erten, Elif Üstündağlı; Zalluhoğlu, Ali Erhan; Şentürk, Burcu;Güzeloğlu, Ebru Belkıs; Özvarış, Ümmühan Şevkat Bahar; Keysan, Asuman Özgür; Erten, Elif Üstündağlı; Zalluhoğlu, Ali Erhan; Şentürk, Burcu;Country: Turkey
TÜBITAK ARDEB 1001 COVID 19 ve Toplum Özel Çagrısı kapsamında desteklenen bu proje, yakın çevre etkilesiminde bireylerin koruyucu önlemlere uyumunu, olusturdugu profil ve yasanan kosullarda öne çıkan risk faktörleri üzerinden incelemek üzere yapılandırılmıstır. Bilindigi gibi salgın mücadelesinde izolasyon tedbirlerinin alındıgı dönemde bireyler, saglık riskleriyle birlikte gündelik yasam kosullarıyla da bas etmek zorunda kalmıslardır. Bu proje, bireylerin aile ve yakın çevresine destekle ilgili çesitli roller üstlendigi iddiasından yola çıkarak, yakın çevre destek etkilesimini temel alan profiller bazında koruyucu salgın önlemlerine uyumu etkileyen risk faktörlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalısmada profiller, bu dönemde dıs dünyayla temas gerektiren ve fiziksel, duygusal veya acil ihtiyaçların yarattıgı izolasyonu zorlayıcı durumlar için destek alınan/verilen yakın çevreyle etkilesimi ve sorumluluklar ve beklentiler eksenindeki segmentlesmeyi tanımlamaktadır. Koruyucu önlemlere uyum ise bireysel izolasyonu bozan bu zorlayıcı durumlarda, ulusal politikalarda öne çıkan fiziksel mesafe, maske ve hijyen önlemlerine uyum düzeyidir. Saglık davranısını açıklayan Saglık Inanç Teorisi ve Planlı Davranıs Teorisi?nin bilesenleriyle birlikte COVID 19 bilgi düzeyi, vaka duyumları ve deneyimleri, riskli/özel/yasaklı ve bakım ihtiyacı bulunan bireylere iliskin hane içi/dısı kosullar ve demografik özellikler; profillerin önlemlere uyum düzeyinde öne çıkan risk faktörlerini anlamak üzere kullanılmıstır. Bulgular, yakın çevre destek etkilesimi temelinde ortaya çıkan sekiz profil için; bes boyut altında toplanan önlemlere uyumu konu edinen durumlarda, aynı önlemlere aynı düzeyde uyum gelismedigini ortaya koymustur. Bununla birlikte genel uyumun güçlü olma olasılıgını etkileyen risk faktörlerinin etki yönü ve düzeyinin de profillere göre farklılasabildigi saptanmıstır. Sonuçlara göre, Saglık Inanç Modelinin en az bir parametresi her profil için bir risk faktörü olmakta, ancak çogu profil de farklı sosyal faktörler ve Planlı Davranıs Teorisinin parametreleriyle birlikte güçlü uyumda risk yaratan olasılıkları açıklamaktadır. Nihai modelde demografik özelliklerden ziyade, güçlü uyumun risk parametreleriyle sekillenen profillerin, birbirlerine göre ortaklasan ve ayrısan yönlerine iliskin saptamalar yapılmıs; profillerdeki güçlü uyum risk olasılıkları ve yasanan durumlara iliskin uyum birlikte degerlendirilmistir. Çalısmada ayrıca uyumda risk yaratan durumların nedenleri incelenmis ve bireylerin bu nedenleri nasıl rasyonellestirdikleri ortaya konulmaya çalısılmıstır. Tüm bu bulgular politika yapıcılar ve arastırmacılar için tartısılmıs ve uyuma tesvik edici iletisim politikaları ve destekleyici düzenleme önerileri sunulmustur.